Ahmet, 15 Kasım 1963’te Ürgüp’ün Başdere kasabasında doğdu. Ailesinin tek çocuğu olan Ahmet, fakir bir ailenin geçim darlığı çektiği bir dönemde, doğumuyla onları sevince boğdu. İlkokulu 1975 yılında Başdere’de bitirdi. İmam Hatip Lisesi’ni üçüncü sınıfa kadar Kayseri’de, üçüncü sınıftan sonra da Nevşehir’e gelerek, hem Nevşehir Lisesi’ni hem de İmam Hatip lisesi’ni bitirdi. 1982 yılında aynı kasabadan olan Şerife bacımızla hayatını birliştirdi. Bu izdivaçtan 1983’te Zehra, 1985’de Mehmet, 1988’de Mus’ab ve şehadetinden dört ay önce babasını hiç bir zaman göremeyecek olan Bosna’lı Ahmet dünyaya geldiler. 1987 yılında askere alındı. Askerlik dönüşünde Nevşehir’e geldi ve MGV’de çalışmalara başladı. İki yıla yakın bir süre Hilal Yapı Kooperatifi içerisindeki Hilal Camii’nde İmam-Hatiblik yaptı. Bu camiye kadrolu görevli atanınca, imamlığı bıraktı.
1991 yılında İmamlık imtihanına girdi. Kazanmasına rağmen kadro verilmediğinden ötürü, göreve başlayamadı. 1991 yılında MGV’den ayrıldı. Ayrılma nedeni sorulduğunda “kısacası kovulduk” derdi. Ancak Ahmet boş durmadı, gençlerle çalışmasına devam etti. 1992 yılında Nevşehir İmam Hatib Lisesi Mezunları Derneği’ni kurdu ve başkanlığını yaptı. 1Ekim 1992 günü üç mektub bıraktı. Ve Bosna’ya gitti. Geçen yıl bu gün Mekke’nin Fethi yıldönümünü kutlarken Bosna’da 27 Aralık 1992 de gerçekleştirilen bir yarma harekâtında şehadete ulaştığını öğrendik.
Ben Ahmet’i Yüksek İslam Enstitüsü’nde okurken tanıdım. Kendisi cevval, yürekli, hiç bir şeyden çekinmeyen bir delikanlıydı. Bazılarının beğenmediği, 1980 öncesi İslami mücadele O’na bir çok şey kazandırdı. Fakat Ahmet, 1980 öncesi mücadeleden yaşının küçük olması nedeniyle hızını alamamıştı. bu mücadeleci ruhu O’nda bir ukde olarak kalmıştı. Ahmet hayatı boyunca, kendisini islam’a adamış, peygamberî bir metod takip ederrek, doğru bildiğini her fırsatta insanlara iletmeye çalıştı. Ahmet’in sohbeti dinlenir, O’nunla olduğunuz zaman yorgunluğunuz gider, içiniz açılırdı. Kimseye minneti olmayan ve bu dünyadan da minnetsizce ayrılan, enteresan bir insandı.
Kimsenin eline bakmaz, kimseden ikram ve taltif beklemez ve hiç kimsenin varlığı da O’nu etkilemezdi. Çok cömertti, ikram etmeyi sever, yanında iki lokma ekmeği olsa onu gençlerle paylaşır, eline para geçtiği zamanda gençlerin okuması için dersane paralarını öderdi. Tartışmayı sever, fakat kimseyi kızdırmazdı. O’nun sohbetinde ilk defa bulunanlar, hayranlıklarını gizleyemezlerdi. Dünya işlerine hiç önem vermez, çocuklarını ara sıra görmeye giderdi. Arta kalan bütün zamanını, İslami çalışmalara ayırırdı. Bir defasında babasının yaptırdığı bir ev için ‘baba bırak dünya evini birazda ahirete çalışalım’ diye, nazik fakat anlamlı bir ifade kullanmıştı. Velhasıl Ahmet, bir gönül insanıydı. Sağlığında bir çok olaylarla karşılaşan Ahmet’in cenazesi de olaylı geçti.
Ölümünden sonraki hayatı ise, olay olmaya devam edecektir. Ahirette ise umulur ki; şehidlik mertebesiyle olay olacak inşaallah. Ahmet’in geride bıraktığı ailesinden bazı bilgileri aktarmak istiyorum. Müslümanların yardımıyla ailesinin oturacağı iki katlı bir ev alındı. Üçüncü katında ise ince işleri kaldı. Şehidin aile efradının her türlü ihtiyaçları, kardeşlerimiz tarafından karşılanmaktadır. Şu an ailesi şehid kanının berektiyle, şehid ailesi olarak şerefli ve sağlıklı bir hayat sürdürmektedir. Allah’ın lutfu bu aileyle birliktedir. Çünkü Allah, sevdiği kişinin sevdiğini de bazı nimetlerden mahrum bırakmayacaktır. Allah sabredenleri sever. Sabredenlerle beraberdir.
Kıymetli kardeşlerim, örnek olsun diye bir kaç şey daha söylemek istiyorum. Ahmet’in şehadet haberi gelmişti fakat ailesine nasıl duyurulacaktı? Kasabasına bir heyet gitmiş, önce kayınpederine durum iletilmişti. Çünkü şehidin eşi beş aylık hamileydi. Bu haberin sağlığını tehlikeye düşmesi endişesini taşıyorduk. Kayınpederi şehadet haberini aldığında, aynen şu cümleyi söyledi: “Elhamdülillah, ben de bunu bekliyordum. Keşke gideerken bana da haber verseydi de, birlikte gitseydik” Kayınpederi, aileyi de alarak Nevşehir’e geldi. Doktor nezaretinde baba ile yaşlı bir muhterem hocaefendi durumu alisine ilettiler Ailesi metanetle karşıladı ve hatta kalktı, şükür namazı bile kıldı. Ahmet’in anne ve babasının ise halâ şükürleri ve hamdları dillerinden düşmüyor.
“İman edenler, savaşmak için yurtlarından hicret edenler, Allah yolunda canlarıyla, mallarıyla savaşanlar, Allah katında daha yüksek dereceye sahiptirler. İşte bunlar dünya ve ahiret saadetini kavuşanlardır.” Tevbe 20
Allah ailesinden razı olsun. Onlar biliyor ki; Allah Ahmet’i kendilerinden daha çok seviyor, onun için yanına aldı. Çünkü şehidler, peygamberlerden sonra ilk mertebededirler. Selam olsun İslam yolunda şehid olanlara. Bütün şühedanın ve Ahmet’in ruhu için El-fatiha.
8 Mart 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder